365 Gün, karısını aldatan evli bir adamı canlandırmasıyla son haftalarda ve aylarda oldukça ilgi gördü. Bazıları filmi cinsiyetçi olduğu ve evlilik yatağını cinsel amaçlarla istismar ettiği için eleştirdi. Bununla birlikte, daha fazla incelendiğinde, filmin yalnızca birçok kadının kendi hayatlarında yaşadığı hayal kırıklıklarının temsilcisi olduğu ortaya çıkıyor. 365 Gün, pek çok kadın, kocalarına güvenemeyeceklerini veya kocaları olmadan hayatlarına devam edemeyeceklerini düşündükleri günler yaşarlar. 365 Gün, diğer kadınların hikayeleri aracılığıyla kadınların günlük olarak neler yaşadığı ve biz kadınlar olarak nasıl yükselip kocamızın sadakatsizliğinden nasıl yararlanabileceğimiz ve kocamızın ihanetine boyun eğmeden ilerlemenin bir yolunu bulabileceğimiz hakkında bir fikir veriyor.
365 Gün, hakkında hiçbir şey bilmediği bir adama derinden aşık olan Anna adında bir kadının etrafında dönüyor. Evliliğinin son birkaç gününü onunla geçirmeye karar verir, ancak kocasının sadakatsiz olduğunu çok geç fark eder. Anna, evliliğini tekrar rayına oturtmak için gerekli adımları atar ve sonunda evliliğini ve akıl sağlığını kurtarır. 365 Gün, kocasının hile yaptığını nasıl anladığına dair gerçek hikayeden daha çok Anna'ya odaklanıyor, ancak hikayenin kendisinin daha önemli olduğunu iddia ediyorum. Kadınların hayatlarındaki çeşitli çatışmaları nasıl ele aldığını tam olarak anlamak için önce erkeklerin nasıl davrandığını anlamalısınız. En büyük erkek karakterlerimizin davranışlarını inceleyerek, erkeklerin bazen evliliklerini etkileyen durumlarla nasıl başa çıktıklarını daha iyi anlayabileceğimize inanıyorum.
365 Gün, bu filmde Anna, kocasının sadakatsizliği hakkındaki bilgisini, onu kendisinden daha fazla zaman ayırması için manipüle etmek için kullanabilir. Bu, Anna'ya oğluyla olan ilişkisini yeniden kurması ve kocasıyla evliliğini yeniden kurması için yeterli zaman verir. Bunun iyi bir hikaye olduğuna inansam da, hikayeyi benim için daha anlamlı kılan daha çok şey var. 365 Gün, evliliğinin son birkaç gününü çoktan sönmüş olan bir ateşi yeniden alevlendirerek geçirdikten sonra, Anna, kocasına kendi arzularının peşinden gidebilmesi için biraz alan vermesi gerektiğini fark eder.
365 Gün, bu sahne size bir erkeğin karısı tarafından itiliyormuş gibi hissetmekten ne kadar nefret ettiğini göstermiyor. Görüyorsunuz, Anna oğluyla ilişkisini yeniden kurmakla meşgulken, kocası başka kadınların peşine düşmeye başladı. 365 Gün, diğer kadınlarla çok zaman geçiriyor ve bu heyecan verici bir gelişme gibi görünse de, karısının sürekli fahişe davranışıyla egosu zedelenmiş bir adam için çok fazla rahatsızlığa neden oluyor. Anna'nın evli bir adamla yattığı için kendini suçlu hissetmesi, oğluna olan sevgisini daha da zayıflatır. Bu, bir erkeğin evlilik dışı bir ilişkisi olduğunu bilse bile, bir kadının bile bir erkeğin zayıflıklarının kurbanı olabileceğinin harika bir örneğidir.
365 Gün, Anna nihayet kocasının kızıyla ilişkisini açıkladığında, kızın tepkisi beklediğiniz gibi değildir. Kız, oğlunun böylesine büyülü bir varlık yaşamasına izin verdiği için annesine aptal diyor ve onu artık oğlunu sevmemekle suçluyor. 365 Gün, bu sahnenin gerçek doğası, Anna hastanede ölen babasını ziyarete gittiğinde ortaya çıkıyor ve sözlerinin çok felsefi bir anlamı var. Bir kadının kocası ölse bile çocuklarına olan sevgisinin onları hayatlarına ve geleceklerine taşıyacağını söylüyor.
365 Gün, bir erkeğin kibirinin ve kadının sabırsızlığının içgörülü bir keşfi değil, aynı zamanda bencillik hakkında müthiş bir ders. Anna, kocasının diğer kadınları takip etme ihtiyacına sempati duysa da, kendi mutluluğuna karşı bir düşüncesizlik gösterdi. 365 Gün, karısına bakma ihtiyacına hazırlıklı olsa da, kendi ailesinin mutluluğu için aynı düşünceyi gösteremedi. Bu, Anna'nın karakterini kadınlar için daha takdire şayan bir rol modeli haline getiriyor çünkü kendi mutluluğuna sahip çıkma arzusunu tam olarak anlarken, aynı zamanda kocasının mutlu olma ihtiyacını da tamamen benimsedi.